Rahmetli babamın ayakkabı dükkanında müşteriler “Bu çocuk senin mi?” diye sorduklarında, "Emanet” derdi.
Yıllar sonra anlamıştım ne demek istediğini.
Evet evlat, Allah’ın emanetiydi. Emanetin korunması gerekir tabi ki: “Ey iman edenler, kendinizi ve ehlinizi(yakınlarınızı) ateşten koruyun.” (Tahrim,6)
Bu sebeple;
Bu emaneti sevin. Dünyaya geldikleri o ilk günü düşünün. Onun için geçirdiğiniz uykusuz geceleri. Neden katlandınız onca sıkıntıyı?
Sevdiniz …
Cennet kokulu boynunu kokladığınızda, çırpınan minik ellerinden tuttuğunuzda hele “Baba ya da anne” deyiverdiğinde hissettiğiniz duyguları anlatabileceğiniz kelime var mı?
ÇOCUKLARINIZI BEBEK İKEN SEVDİĞİNİZ GİBİ SEVMEYE DEVAM EDECEKSİNİZ.
Babalar, sakın evlatlarınızın kulaklarından tutmayın.
Anneler siz de ellerinden tutmayın. Yüreklerinden tutun. Kalplerine girin. Bu, zor bir iştir.
Edison’un ampulü yakıncaya kadar yirmi bin deney yaptığı söylenir. İnsan ampulden daha değerli olduğuna göre onun kalbine geziler düzenlemeliyiz.
Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed Mustafa Hz. Fâtıma’ya her gördüğünde oturuyorsa bile ayağa kalkar: “ Can Parçam, nasılsın?” der, gözlerinden öperdi.
Bozulmuş bir televizyonu hemen çöpe mi atıyorsunuz? Evladınızı neden atıyorsunuz?
“Biz de seviyoruz ama yine ana-baba yerine koymuyorlar, sözümüzü dinlemiyorlar.” mı diyorsunuz?
O zaman düşünün bakalım:
SİZ ANA-BABANIZIN SÖZÜNÜ DİNLEDİNİZ Mİ?
Bu soruya cevabınız “Evet” ise üzülmeyin o zaman.
Çünkü sözü dinlenmeyen tek ana/baba siz değilsiniz. İlk insan ve peygamber Âdem (a.s)’a oğlu Kâbil isyan etmedi mi?
Nuh peygamber’in oğluna “ Evladım, bizimle gemiye bin. Değilse boğulacaksın.” diye yalvardığı halde karşı gelmedi mi?
Çocuklarınız isyan ettiğinde, bu peygamberlerin yaptığını yapın ve hayır dualarınızı gözyaşlarınızla birleştirip kalplerin sahibi Cenab-ı Hakk’a gönderin.
Onlarla bağınızı tamamen koparacak hareketlerde bulunmayın.
Mesela:
Çocuklarınızla konuşurken aşağılayıcı cümleler kullanmayın.
Onlarla zıtlaşmayın. Dediğinizi yaptırsanız da kaybedersiniz.
Başkalarının yanında onlardan yakınmayın. Güzel yönlerini ön plana alın.
Başkalarının çocuklarıyla, hatta diğer kardeşiyle kıyaslamayın.
Asla dövmeyin. Çocuğunuzun sizden uzaklaşmasından başka bir işe yaramaz.
ALLAH SEVGİSİNİ ANLATIP DİNİNİ ÖĞRETTİNİZ Mİ?
Çocuğunuz ÖSS’yi kazansın diye her türlü sıkıntıya katlanırken ASS(Ahiret Seçme Sınavı) için ne yaptınız?
Çocuğunuzla yan yana namaz kıldınız mı hiç?
Beraberce Kur’an okudunuz mu?
Beraber sahura kalktınız mı?
Yoksa “Aman uykusuz kalmasın” mı dediniz?
Çocuğunuza kitap okumasını tavsiye ederken siz ne yapıyordunuz?
ONLARI HELÂL RIZIKLA MI BESLEDİNİZ?
Allah(c.c) “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin!” (Bakara, 168) buyurmadı mı?
Rasûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz, “İbadet on parçadan müteşekkildir; bu on parçanın dokuzu helal rızkın aranmasındadır.” buyurarak, haramı, helali gözetmenin gereğini vurgulamadı mı?
Haramlar, kalpler arasındaki sevgi yollarını kapatıyor. Haramlarla beslemiş ve beslenmiş iseniz o zaman işiniz biraz daha zor. Zor ama ümitsiz değil. Tevbe edecek ve mümkünse helalleşeceksiniz.
Tıpkı Ebu’l Vefa Hazretleri gibi.
Ebûl Vefa hazretlerinin küçük ama çok sevimli bir oğlu vardır. Çocuk iyidir hoşdur da bir ara sakalara takar. Mahalle sucusunun yolunu bekler, çuvaldız ile kırbaları deler. Kimbilir, belki de fıskiye gibi akan sular hoşuna gider. Aslında saka şaka götüren biri değildir. Bunu yapan bir başka çocuk olsa, çoktan ensesine yemiştir şamarı. Zira delinen kırba dikilemez, ancak boğumlanarak bağlanır ki, koca kırba gitti demektir yarı yarıya. Saka bir sabreder, iki sabreder, bakar olmuyor, tutar eteğini, çıkar huzura. “Affınıza sığınıyorum ama” der, “Vaziyet böyleyken böyle!”
Ebûl Vefa hazretleri çok şaşırır. Kırbaların parasını fazlasıyla öder. Sucudan ağlaya, yalvara helallik diler. Sucu bir hoş olur. “Keşke eşiğine sultanların baş koyduğu veliyi üzmeseydim” der. Pişman, mahçup dergâhı terkeder.
Ebûl Vefa hazretleri çocuğa hiçbir şey demez. Hemen hanımını bulur. “Aman hatun, iyi düşün”der, “biz bir hata yaptık ama nerede?”
O gün tırnaklarını saçlarına geçirir, adeta beyinlerini kanatırlar. Uykuyu dağıtırlar. Hanımı sabaha karşı “Tamam!” der, “Galiba buldum!”
-Anlat hele?
-Çocuğumuza hamileydim. Kız kardeşim bir yere uğrayacak olmalıydı sepetini bırakmıştı bize. Zerzavat arasından bir limon parladı. Canım nasıl çekti anlatamam. Kardeşimi biliyorsun. Bir şey istemiye gör, canını verir. Limonun lâfını etsem, mutlaka bize bırakacak, kendi limonsuz dönecekti evine. Aklıma başka bir yol geldi. Limonu iğneyle deldim, bir damla emdim. Nefsimi körlettim. Ama unuttum gitti. Hata bende, limonunu deldiğimi söylemeliydim ona.
-Aman kalk bacına gidelim.
-Bu saatte mi?
-Evet bu saatte!
-Ne diyeceğiz?
-Helallik dileyeceğiz.
Sonrasını tahmin ediyorsunuzdur. Çocuk bu huyu kendiliğinden bırakır.
Unutmayın ki dünya imtihan sahasıdır. Çocuklarımız bu imtihanda sorulan önemli bir sorudur.
“Mallarınız ve çocuklarınız bir fitnedir (imtihan), Allah, onlarla sizi imtihan etmektedir. “ (Teğabun, 15).
Bu imtihandan başarılı çıkmak için kendimiz Müslümanca yaşamak, çocuklarımızı da Müslümanca yaşamaya teşvik etmemiz gerekiyor. Duayı da eksik etmemek:
“Rabbena heblena min ezvacina ve zürriyâtina kurrete a’yunin vec’alna lilmuttakıyne imama.”
“Rabbimiz bizlere, gözlerimizi nurlandıracak, korunmak isteyenlere yol gösterecek evlâdlar bağışla eşlerimizden.”